Başarılı bir ekip oluşturmanın temel yolu, insanları ortak bir hedef etrafında bir araya getirmektir. Bu kilit unsuru Peloton Liderliği kitabımda detaylandırdım. Peloton liderliği, liderliğin paylaşıldığı ve ekibin her üyesinin sorumluluğu almaya istekli olduğu bir yaklaşımı temsil ediyor. Böylece, bu yöntemden yararlanan ekipler zamanla kendini yöneten bir yapıya dönüşebiliyor.
Günümüzdeki organizasyonlar genellikle geleneksel yönetim ve sıkı bir hiyerarşiyle işlerini yürütüyor. Ancak özellikle pandemi sonrası yeni dönemde, daha yatay ve çevik yapıların geleneksel yönetimleri geride bırakacağını söylemek mümkün. Bu dönüşümlerden biri de 2007 yılında Brain Robertson tarafından tanıtılan Holokrasi yönetim modeli. Holokrasi, bu değişimin öncüsü olarak, karar alma yetkisinin dağıtılmasını ve böylece organizasyonların daha esnek ve çevik olmasını hedefliyor. Ayrıca, yenilikçiliğin ve esnekliğin önemli olduğu rekabetçi iş dünyasında organizasyonlara avantaj sağlamayı amaçlıyor.
Holokrasi fikrinin temeli, ahtapotların doğal davranışlarına dayanır. Ahtapotlar, sekiz kolu ve karmaşık sinir ağı ile son derece çevik bir canlı türüdür. Merkezi bir beyne bağlı olan bu kollar, çevresel uyarıları algılar ve gerektiğinde bağımsız tepki verebilirler. Her kol bağımsız hareket edebilme özelliğine sahip olsa da bir tehlike ortaya çıktığında birlikte hareket ederler. Bu yetenekleri, ahtapotları çevik ve zeki canlılar haline getirir.
Holokrasi modeli de ahtapotun özelliklerinden esinlenerek oluşturulmuş bir yapıdır. Organizasyon yapısı, her bir rol ve göreve ilişkilendirilmiş “çember” denilen küçük ekipler veya birimlere ayrılır. Her çember veya birim, kendi karar alma yetkisine sahiptir ve hedeflere ulaşmak için özerktir.
İş hayatında dayanışma ve kolektif aklın güçlendirilmesi amacıyla geliştirilen Holokrasi’nin yöneticisiz bir yönetim inşa etme iddiası, ülkemizdeki organizasyonların yapıları tarafından şimdiye kadar pek rağbet görmedi. Ancak özellikle yeni kuşağın iş hayatından beklentileri, dijitalleşme ve kurumsal sürdürülebilirlik gibi etkenlerden dolayı gelecekte hak ettiği yeri bulacağını düşünüyorum. Bunun için günümüz liderlerinin benimseyebileceği ve liderliğin farklı bir şekilde hayata geçirileceği yeni bir model ortaya çıktı. Peloton Liderliği. Bu yaklaşım, yöneticileri ve liderleri oyunun içinde tutarak geleneksel yönetim anlayışını aşmayı hedefliyor.
Organizasyonların hızlı ve esnek yönetim anlayışına sahip olabilmesi amacıyla geliştirilen Peloton Liderliği’nin ilham kaynağı ise bisiklet sporundaki Peloton’dur. Peloton, bir grup bisikletçinin hızlarını korumak ve rüzgar direncini azaltmak için birlikte çalışmalarını sağlayan bir formasyondur. Pelotonlar, değişen koşullara hızlı uyum sağlayabilme yetenekleriyle dikkat çekerler. Önde giden bisikletçiler, rüzgar direncini kırarak arkadaki bisikletçilere avantaj sağlar ve bu avantajı yarışın sonuna kadar birbirlerini destekleyecek şeklide birlikte çalışarak koruyabilirler.
Bir bisiklet pelotonu, her bir bisikletçinin belirli bir rolü veya görevi üstlendiği, liderliği üstlenmek için istekli olduğu bir sistemdir. Pelotonun hız ve yönünü belirleme süreci, takım üyeleri arasında sağlam bir güven ve işbirliği gerektirir. Bu, ekip içindeki her bireyin önemli olduğunu ve birlikte çalışmanın gücünü vurgular.
Holokrasi ve peloton liderliği, geleceğin liderlik ve yönetim modellerini biçimlendirecek önemli kavramlar olarak öne çıkıyor. Doğadan veya spor dünyasından ilham alarak geliştirilen bu modeller, günümüzün liderlik gelişimi ihtiyaçlarına cevap veriyor: esneklik, adaptasyon, işbirliği ve kolektif akıl. Bu durum, tesadüfi bir rastlantı değil; aksine günümüzün gereksinimlerine uyum sağlayan yenilikçi yaklaşımların bir yansımasıdır. Geleceğin liderlik ve yönetim anlayışında, Holokrasi ve peloton liderliği gibi dinamik ve işbirlikçi modellerin önem kazanacağına şüphe yoktur.